Popüler yayınlar

23 Mayıs 2012 Çarşamba

akvaryumu gezmek tavsiye edilir:)

JEOLOJİK DEVİRLER...


KAMBRİYEN ÖNCESİ: Hadeyan, Arkeyan, Proterozoik
"Kambriyen öncesi" yeryüzünün oluşumundan Kambriyene kadar geçen dört milyar yıllık zaman dilimidir. Yeryüzü tarihinin 7/8'lik bölümü, Kambriyen öncesinde geçer. Dünyanın yüzeyinin soğuyup, katılaşması, kıtasal levhaların, atmosferin ve okyanusların oluşması. Yaşamın jeobiyokimyasal süreçler sonucu ortaya çıkması, bakterilerin evrimi, atmosferin oksijence zenginleşmesi, ökaryotların evrimi ve ilk hayvanların ortaya çıkması hep Kambriyen öncesinde gerçekleşir. Ne var ki Kambriyen öncesine ait bilgileriniz son derece sınırlı ve tartışmalı. Son zamanlarda kabul gören sistemde, Kambriyen öncesi, Fanerozoik devirle denk iki devre ayrılır: Proterozoik ve Arkeyan. Ancak, dünyanın en eski kayaçlarının bulunduğu Arkeyanın başlangıç zamanı belirtilmez. Bunun nedeni, yeryüzünde Arkeyan öncesine ait hiçbir kayaç olmamasıdır. Yeryüzünde bilinen en eski kayaçlar 3.8 milyar yıl öncesine ait. Bu zamandan önceki kayaçlar jeolojik olaylar sırasında aşınarak ya da yeniden magmaya karışarak yok olmuş. Dünyanın 4,5 milyar yıl olarak biçilen yaşı, jeolojik etkinliğin olmadığı Ay'dan getirilen taşların ve yeryüzüne düşen meteorlar üzerinde yapılan çalışmalarla bulunmuştur. Bazı bilim adamları Dünyanın, Güneş sisteminin oluşumu sırasında, bir göksel cisim olarak belirmesinden Arkeyana kadar geçen zaman dilimi için Hadeyan ismini kullanır. Bu da, tıpkı yaşadığımız çağ olan Holosen gibi gerçek bir jeolojik devir olmasa da, dünya tarihinin bütünlüğünün sağlanması amacıyla kullanılır.
Hadeyan~4500 myö - 3600 myö arası

Dünyanın göksel cisim olarak belirdiği zamandan, Arkeyana kadar geçen süre arasında kesin bir sınır yoktur. Hadeyanda ilkin atmosfer, ve okyanuslar oluştu. Bu zamanda oldukça bol olan meteorlar, yeryüzünü sürekli bombardıman ediyordu. Hadeyanın ilk dönemlerinde Mars boyutlarındaki bir gök cisminin Dünya ile çarpışmasıyla, Dünyadan kopan parçalar Ay'ı oluşturdu. Volkanik etkinlik oldukça yüksekti, ilkin kıtalar da bu zamanda oluştu.

Arkeyan
3600 myö-2500 myö arası
Yaşamın ortaya çıkışı
Arkeaların zamanı

Fanerozoiğin iki katı uzunluğunda bir devirdir. Yeryüzünde, bilinen en eski kayaçlar bu devre aittir. ılkin okyanuslarda mikrobiyal yaşam jeobiyokimyasal süreçler sonunda bu dönemde ortaya çıkıp, evrildi. Canlıların bugün kullandığı biyokimyasal süreçlerin temeli atıldı ve bu süreçlerin büyük çoğunluğu bu dönemde kuruldu.Arkeaların baskın olduğu prokaryotik yaşam okyanuslarda yaygındı. Fotosentetik bakteriler olan Siyanobakteriler ortaya çıkıp, o zamana kadar oksijensiz olan okyanuslara oksijen salmaya başladı. Bu yeryüzünde ilk kez bol miktarda bulunan serbest oksijenin okyanuslarda çözünmüş halde bulunan demirle tepkimeye girerek birlikte çökmelerine neden oldu.

Proterozoik
2500 myö-545 myö arası
Arkeyan ile Kambriyen arasında
Oksijenli atmosferin oluşumu
Bakterilerin yaygınlaşması
Ökaryotların ve çok hücrelilerin ortaya çıkması


Kıta hareketleri normal seyrine girerken, dev kıta Rodinia oluştu. Arkeyan dönemde ortaya çıkan stromatolitler yaygınlaştı. Arkeyandan beri okyanuslara salınan oksijen, artık serbest halde okyanuslarda ve atmosferde bol miktarda bulunmaya başladı. Bu Proterozoik okyanuslarının çekirdeksiz -prokaryotik- canlıları için bir felaket oldu. Bildiğimiz bu ilk, belki de tüm zamanların en büyük çevresel felaketi Arkeyan canlılarının büyük bir kısmını yok etti. Arkealar azalıp, oksijensiz ortamlara çekilmek zorunda kalırken; bakteriler üstünlüğü ele geçirdi. Oksijenin artması ve canlılarca kullanılmaya başlamasıyla, ilk çekirdekli -ökaryotik- canlılar ortaya çıktı. Proterozoiğin sonlarına doğru ilk çok hücreli -algler ve ilkin hayvanlar-canlılar ortaya çıktı. Proterozoik boyunca birkaç kez yeryüzünün gördüğü en büyük buzul çağları yaşandı. "Kartopu dünya" olarak adlandırılan bu buzul çağlarında yeryüzünün tamamı birkaç kilometre kalınlığında bir buz tabakasıyla kaplandı. Bu buzul çağlarının sonuncusundan hemen sonra ilkin hayvanlar ortaya çıktı.




ilgimizi çekebilecek bir kesit...


18 Mayıs 2012 Cuma

Gizli Bir Hastalık : Anemi

Kan, vücudun canlılığını sağlayan maddeleri, kalb ve damarlar vasıtasıyla bedenimizin bütün doku ve hücrelerine taşıyan sıvıdır. Tıpkı bir bahçıvanın toprağı sulayarak bitkilerin imdadına yetiştirilmesi gibi, her hücremizin ihtiyacını bilen Sonsuz Rahmet Sahibi, kalbimizi çalıştırarak, hayat suyumuz olan kanı hücrelerimize bağışlar. Bunun önemini, parmağımızı bir iple sıkıp kan geçmesini engellediğimizde daha iyi anlayabiliriz.

Kan vasıtasıyla, organizmanın ihtiyaç duyduğu sıvılar, proteinler, karbonhidratlar, yağlar, mineraller, hormonlar, enzimler, koruyucu hücreler ve oksijen gerekli yerlere, gerektiği miktarda taşınmaktadır. Ayrıca metabolizma faaliyetleri neticesinde ortaya çıkan atık maddeler, karbondioksit, toksin ve parçalanan hücreler, kan vasıtasıyla ilgili organlara götürülerek dışarı atılır. Zehir hükmünde olan bu maddeler atılmazsa, kısa bir sürede yoğunlukları artar ve vücudun iç dengesini bozarak canlıyı ölüme götürür. 
Canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan kan, vücudun belirli organları tarafından üretilmektedir. Kan üretimi, Sonsuz İlim ve Kudret Sahibi tarafından canlı daha anne karnında iken başlatılır. Anne karnındaki hayatta kan, önce ceninin karaciğerinde, üç-altı ay arasında dalakta, altıncı aydan sonra yavaş yavaş kemik iliğinde yapılmaya başlar. Doğumdan sonra ise, kan tamamen kemik iliği tarafından yapılmaktadır. Böbreküstü bezi ve kısmen de karaciğerde üretilen eritropoietin hormonu kan yapımını uyarır. Güneş ve spor en iyi eritropoietin uyarıcılarıdır. Kan yapımı için demir, demirin emilmesi ve kullanılabilmesi için de globulin (protein), çinko, C vitamini, folik asit, B6 - B12 vitaminleri ve bazı eser (az) miktarda element ve vitaminlerin bir arada bulunması gerekir. Bunlardan birisi bile eksik olsa, kan yapımı aksar. Kan yapımı için en önemli element demirdir. Sağlıklı yetişkin bir insanda 3-5 g demir bulunmaktadır. Demirin üçte ikisi hemoglobin (kana kırmızı rengini veren madde) şeklinde kanda ve myoglobin şeklinde kaslarda, üçte biri de depo olarak karaciğerde bulunur.
İnsanın gelişme dönemlerinde ihtiyaç duyduğu kan miktarı da farklılık gösterir. Bu miktar bir yaşındaki çocuklarda 800-900 ml iken, erişkinlerde yaklaşık 5-5,5 litre kadardır. Kanın bu normal değerleri, çeşitli sebeplerle azalabilir, bu duruma anemi (kansızlık) denir.
Kanda normal hemoglobin miktarı ortalama 12-16 g/dl'dir. Kansızlık, hemoglobinin 11 g/dl'den aşağı olmasıdır. Kansızlık bütün sistemlere tesir ederek, halsizlik, hastalıklara dirençsizlik ve işe yoğunlaşamama gibi rahatsızlıklara yol açabilir. Kansızlık, çocuklarda ve kadınlarda daha sık görülür. Dünyada 500 milyon kişide kansızlık olduğu tahmin edilmektedir. 

GÖZ YAŞI TOZU...

Gözyaşı kutusunu açtım. İçinde minicik damlacıklar vardı. Sevinçlisi, üzüntülüsü, kederlisi… Küçük, masum damlacıklar zamanla olgunlaşmış, birer inci tanesine dönüşmüştü. 

Onları görünce duygulandım. Hatıralarım gözümde canlandı. Hayat hikâyemi yeniden hatırladım. Birçoğuna sevindim. Bazılarına üzüldüm. Bazılarına gülüp geçtim. Bir olayı ise hatırlayıp yeniden ağladım.

Şu üç damlayı hiç unutamam: Bir arkadaşıma söz vermiştim. Çok istememe rağmen sözümü yerine getirememiştim. Arkadaşıma karşı mahcup olmuştum. O gün kelimeler boğazımda düğümlenmiş, konuşamaz olmuştum. Ne diyeceğimi bilemiyordum ki gözyaşlarım beni anlatmaya yetmişti. 

Okula başladığım gün çok kokmuştum. Günlerce ağlayıp gözyaşı dökmüştüm. O damlacıkları görünce çok şaşırdım. Tekrar eski günlere gittim. Ağladığım günlere gülücükler gönderdim. 

Bu damlalar ise kırgınlıklarımı anlatıyor. Güneşli ve güzel bir İstanbul sabahında damlamışlardı. Kırık bir kalbin aynası gibiydiler. Hâlâ üzgün, hâlâ sıcak. Yüzüme bakmaya çekiniyorlar. O cümleyi hatırlamak bile istemiyorlar. Keşke o söz, kulaklarımıza hiç değmeseydi, diyorlar.

Fark edilmeyi bekleyenler de var. Her masum istek için akmaya hazır durumdalar. Pembe uçlu kalem, mavi kordonlu saat, turuncu tekerlekli bisiklet veya yazlık bir sandalet için her an damlayabilirler.

Bizi yazmazsan memnun oluruz, diyenler de var. Kötülükler unutulup gitsin, dediler. Eski defterleri karıştırmaya gerek yokmuş. Ben de onları yazmadım.

Şu damlalar bir alışveriş merkezinde akmıştı. Ailecek alışverişe çıkmıştık. Önce oyun parkına uğramıştık. Oyuna o kadar dalmıştım ki alışverişi unutmuştum. Oyunu yarıda bırakmak istemiyordum. Hatta oyun makinesini alıp eve götürmek istiyordum. İsteğim kabul edilmeyince de yaygarayı basmıştım. O günü hatırladıkça gülüyorum.

Şu incilerin tamamı ise annemin ardından dökülmüştü. Sonbaharın sarı yaprakları arasından damlamışlardı. Hayata küskün gibiydiler. Bu tarafa bakmaz olmuşlardı. Hasretle dolup tekrar boşalmak istiyorlar. Her sene anneler gününde yeniden akarlar. Ne zaman kurumuş bir çiçek görsem, bir yaprak sararıp yere düşse gözlerim hemen dolar. Onlara yol versem durmadan akıp gidecekler. 

Bunlar da sevinç gözyaşları. Onur belgesi aldığımda, yarışmada birinci olduğumda, sınıf başkanı seçildiğimde, bayramda şiir okuduğum gün...

Gözyaşı kutusunun içinde yalancı damlalar aradım; neyse ki bulamadım. Hepsi de sahici idi. Hepsi de candan...

Merak edip ilk damlayı aradım. Doğduğum gün attığım çığlıklar, kopardığım yaygaralar geriye bir damla gözyaşı bile bırakmamıştı. Çok merak ettim. Acaba o gün şakacıktan mı ağlamıştım? Neden bir tanesi dahi yoktu? Kutuya koymayı mı unuttuk? Yoksa o damlacıklar içime mi akmıştı? 

Gözyaşı kutusunu kapattım. Gözlerim yeniden doldu.

DÜNYA TEMİZLİK DEVLERİ:)


Dünya Temizlik Devleri (Mikroorganizmalar)   
Çok değil sadece birkaç yıl dünyadaki bitki, hayvan ve insan ölüleri toprağa dönüştürülmeyip de olduğu gibi kalsaydı halimiz nice olurdu? Yeryüzü atık ve pisliklerle dolar, insanoğlu yürümek için bile yer bulamaz, ziraat sahaları tamamen en kazlarla kaplanır, ekilecek toprak kalmaz ve açlıktan ölürdük. Gerçekten de bitki ve hayvan atıklarının ve ölülerinin yeryüzünden temizlenmesi, diğer taraftan da bunların toprak haline getirilerek yeniden bitkilerin beslenmesi için sunulması, son derece ciddi ve önemli hâdiselerdir. Hepimizin gözleri önünde yüzyıllardır aksatılmadan sürdürülen bu işlemler nasıl gerçekleştirilmektedir? Çoğu insanın hiç farkına varmadığı, sıradan kabul ettiği bu müthiş temizlik nasıl sağlanmaktadır? şte bu ve benzer soruların cevabını verebilmek için mikroorganizmalar âlemini tanımak gereklidir. Mikroorganizmalar gözle görülemeyen minik canlılardır. Ancak mikroskobun bulunmasından sonra bu küçücük yaratıkları tanıma fırsatı elde ettik. İnsanlık âlemi, bu mini mini yaratıklar hakkındaki bilgileri son 150 yıllık zaman diliminde kazandı. Bu tarihlerden önce insanlar gözle görülmeyen canlılarla birlikte yaşadığının farkında değildi. Gözle görülemeyen bu canlıların toplam kütlesi, bütün hayvanların ve insanların kütlesinden 25 kere fazladır. İnsanlar daha az yer kaplayan hayvanları görüyor, fakat yeryüzündeki bütün hayvanlarla insanların toplam kütlesinden 25 kat daha fazla olan mikroorganizmalardan habersiz yaşıyorlardı.    Nasıl ki hayvanlar âleminde karınca, alabalık, balina, tavşan, güvercin, fil gibi binlerce tür vardır. Mikroorganizmaların da çok sayıda türleri mevcuttur. 

Mikroorganizmaları dört ana başlık altında incelemek mümkündür: 

1. Bakteriler, 
2. Virüsler, 
3. Mantarlar, 
4. Bir hücreli veya çok hücreli parazit hayvanlar.